Coğrafî konum olarak Anadolu ve Mezopotamya’nın kesiştiği bölgenin yüksek kısımlarında kurulan Siirt’te 1963 yılında Halet Çamlıbel ve R.J. Braidwood başkanlığında kurulan Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında Siirt ilinde yapılan yüzey araştırmalarında; Cilalı Taş, Bakır, Tunç ve Hellenistik, Roma, Bizans ve İslâm dönemlerinden Yakın Çağ’a uzanan dönemlere ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. 3500 yıl öncesine dayandığı tahmin edilen, Akabe Yolu da bu Siirt’e geçmektedir.Akabe Yolu; Siirt’te bulunan ve bir zamanlar uluslararası ulaşımda kullanılan, Asurlulardan kalma 3500 yıllık “akabe yolu” ilk günkü gibi duruyor. İnsan eliyle yapılmış sarp, zor geçit anlamına gelen ve dünyada sayılarının üç olduğu belirtilen akabelerden biri olma özelliği taşıyan ve kent merkezinde bulunmaktadır. Taş döşeme işleminin taşların kaymasını önlemek amacıyla üç metrede bir yolu paralel kesen taşlar yerleştirilerek yapılmış, bu taşlar sayesinde yolun asırlardan beri korunarak günümüze gelmiştir. Siirt Akabesi, Siirt ve Doğu Anadolu’yu Mezopotamya ve Suudi Arabistan yarımadasına bağlayan önemli geçitlerden birisidir. Dünyada 3 tane olan Akabe’nin bir tanesi Suudi Arabistan yarımadasında Peygamber Efendimizin de hayatında geçen ‘Akabe Biatı’ olarak bilinen yerdir. Diğeri Hindistan yarımadasında yer almaktadır. Yolun en yüksek noktası Deniz seviyesinden 912 metre, en alt noktası ise 620 metredir. Gidiş- geliş 6,2 km uzunluğundadır.]
Sami kavimleri, Babil ve Asur İmparatorlukları Siirt’te egemenlik kurmuşlardır. Hurri ve Mitanni krallıklarının egemenlikleri ise 200 yıl kadar sürmüş ve daha sonra Urartu’ların eline geçen Siirt şehri ve yakın çevresi, M.Ö. VII. yy. da Perslerin istilasına uğramıştır.
Yaklaşık 300 yıl kadar hüküm süren Persler’in egemenliğini, Büyük İskender’in yapmış olduğu seferler sonucu tüm Anadolu ile birlikte Siirt şehrini de kendi egemenliğine almıştır. Büyük İskender’in ölümünden sonra sırasıyla; Selepkaslar, Persler, M.Ö. I. yy da Romalılar, M.S. II. yy da Partlar ve Sasaniler yörede egemenlik kurmuşlardır.
Daha sonraki dönemlerde Siirt şehri ve yakın bölge Bizansların (Gökçebağ, Feran Tepe, Kurt Tepe’ve diğer yakın köylerde bulunan çeşitli tapınak ve kiliseler bu döneme aittir) egemenliğine geçmiştir.
M.S. VII.yy ortalarında Halife Hz. Ömer, Siirt ve Hasankeyf başta olmak üzere Diyarbakır ve El Cezire bölgesini kendi sınırlarına katmıştır (Siirt il Yıllığı, 1995).
X.yy. ve XII.yy. da Bizans ordularının saldırıları Siirt’e kadar uzanmış olsa da Malazgirt savaşında Bizansları mağlup ederek Anadolu kapılarını açan Selçuklular Siirt çevresini de egemenlikleri altına almıştır.
Malazgirt savaşı sırasında Mervaniler’in elinde bulunan Siirt şehri Artuklular (Cumhuriyet camisi bir Artuklu eseridir) döneminde Moğol istilasına uğramış ve daha sonra İlhanlıların, Celayirler’in, Karakoyunlar’ın, Akkoyunlar’ın ve 1500 yılında da Safevi’lerin, XIV. ve XV. yy da Eyubilerin eline geçmiştir.
1514 yılında Yavuz Sultan Selim komutanlığında yapılan Çaldıran savaşı sonrası Siirt ile birlikte Diyarbakır ve Hasankeyf de Osmanlı imparatorluğuna bağlanmıştır (Siirt Turizm Envanteri, 1991).Yavuz Sultan Selim; I. Selim, bilinen adıyla Yavuz Sultan Selim, 9. Osmanlı padişahı ve 88. İslam halifesidir. Aynı zamanda ilk Türk İslam halifesi ve Hâdim’ul-Harameyn’uş-Şerifeyn unvanına sahiptir.]
1864 Vilayet nizamnamesi ile kaza haline getirilerek İstanbul’dan gönderilen kaymakam vasıtası ile yönetilen Siirt, 1867 Vilayet nizamnamesine göre Diyarbakır vilayetine bağlı bir liva’ydı. (Liva: Sancak)
1892 devlet salnamesi, Siirt sancağının Diyarbakır vilayetinden ayrılarak, Bitlis vilayetine bağlandığını belirtmektedir. 1892-1919 tarihleri arasında Bitlis Vilayetine bağlı olan Siirt ilçesi, 26 Eylül 1919 yılında 48 Sayılı Heyet-i Umumiye Kararı ile bağımsız sancak haline getirilerek, 1923 yılında il statüsüne kavuşturulmuştur.
Tarih boyunca birçok imparatorluklara, kavimlere ve boylara ev sahipliği yapan Siirt şehrinde tarihi zenginliklerin fazla olmaması ve yapısal olarak gelişememesi şehrin önemli ticaret yollarına uzak kalmasıyla ilgilidir. Buraya yapılan istilalar çoğunlukla askeri üs veya kuzey ile güney, doğu ile batı arasındaki geçişler için konaklama ve dinlenme yeri olarak kullanılmıştır.
Şehrin ilk kurulduğu alan, Şeyhşemu ve Rasinnebah Tepeleridir. Şehrin kuruluş çekirdeğini oluşturan Ulus, Dumlupınar, Karakol, İnönü ve Sakarya mahalleleridir. Giderek artan nüfusa cevap veremeyen bu mahallelerden batıya ve kısmen de kuzeye Aydınlar yolu civarına doğru yerleşmeler gelişmiştir.
Buradaki Conkbayır, Çal, ve Alan mahalleleri çoğunlukla 1945’ten sonra nüfuslanmışlardır. Kuzeydeki doğal sınırlar, şehrin gelişimi için olumsuzluk yaratması sonucu 1965’ten sonra tamamen batıya Bahçelievler ve devamındaki 10-15 yılda da Kooperatif mahallesine yoğun nüfuslanma olmuştur. 1980’li yıllardan sonra Evren mahallesi ve Afet evleri ile toplu konut ve sanayi sitesinin Kezer çayının doğu yamacına kurulmasıyla şehirleşme tamamen batıya kaymıştır.
Siirt şehri Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Dicle bölümünde ve Güneydoğu Torosların kenar kıvrımları kuşağında yer alan bir şehirdir. Tarih boyunca Anadolu’ya hükmetmiş olan uygarlıklarla Mezopotamya krallıkları arasındaki savaşlarda sürekli el değiştirmiş ve ciddi tahribatlara uğramıştır.
[Mezopotamya; Orta Doğu’da, Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölge. Mezopotamya günümüzde Irak, kuzeydoğu Suriye, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve güneybatı İran topraklarından oluşmaktadır. Büyük bölümü bugünkü Irak’ın sınırları içinde kalan bölge, tarihte birçok medeniyetin beşiği olmuştur.(HARİTA:Daha çok Türk-İslam kültürünün etkisiyle biçimlenen şehrin kurulu olduğu plato, doğu ve batısını sınırlandıran Botan suyu ve Kezer çayı tarafından aşındırılarak ve çevresiyle irtibatı kesilerek arızalı bir görünüm kazanmıştır.
Şehir, ilk kurulduğu Şeyhşemu ve Rasinnebah Tepelerinin batı yamacından Kezer çayına doğru, topografik koşulların uygunluğu ve Siirt-Batman-Diyarbakır kara yolunun etkisiyle hızlı ve yoğun bir büyüme göstermektedir.
Siirt kenti, Mezopotamya ve Anadolu Uygarlıkları arasında doğal sınır oluşturan Güneydoğu Torosların kenar kıvrımları kuşağında kurulmuş bir Anadolu kentidir.Kentin doğusunu sınırlandıran Botan Suyu sarp ve derin bir kanyon vadiden akmaktadır. Botan vadisinin batı yamacında kurulan ve batıya, Yağmurtepe, Pınarova ve Pınarca köylerine doğru gelişim gösteren şehrin ilk kuruluş yerinin belirlenmesinde, yörenin savunma ve doğal ortam koşullarından yararlanma kaygısının etkili olduğu görülmektedir.
Botan vadisine hakim Şeyhşemu ve Rasinnebah tepelerinin batı yamacında kurulan Siirt şehri; hem kendi güvenliğini sağlamış hem de klimatik ve morfolojik olarak yaşamsal fonksiyonlara sahip olan Güneydoğu Torosların aynı adı taşıyan plato ile kontak oluşturduğu yakınlaşma alanında kurulmuştur.
[Klimati; Sadece iklimin etkisine bağlı olarak oluşan toprak. ]
[Morfoloji; Yer rölyef şekillerinin bilimi olarak tanımlanır. Yerin yüzeyindeki rölyef şekillerini tespit eden ve açıklamaya çalışan bilim dalı jeomorfoloji adıyla öne çıkmaktadır. ]
Siirt şehri, çevresinin zengin doğal yapısı ve tarihi dokusuyla Anadolu’nun küçük bir yansımasıdır.İlk yerleşme M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzamaktadır. Mezopotamya’da nüfusun artmasıyla, Suriye geçitlerinden ve Zagros vadilerinden geçerek bölgeye (Doğu Anadolu Bölgesine) gelen topluluklar yaşamsal faaliyetleri için en uygun yerlere yerleşmişlerdir. Yaklaşık 5 bin yıllık mazisine rağmen şehrin gelişememesinin nedeni, doğal ortam koşullarının sınırlandırıcı etkileri kadar, beşeri faaliyetlerin yetersizliğiyle de ilgilidir.
Sanayi devrimi ile birlikte ulaşımın yaşamsal faaliyetler için en önemli etken olduğu (özellikle 18 yy. ve 19. yy) dönemlerde, ulaşım ağının geliştiği koridorlar boyunca yer alan merkezler hızla gelişim gösterirken; Siirt şehri gibi ana ticaret yollarına uzak kalan yörelerde doğal ortam koşullarının da etkisi ile şehirsel fonksiyonlar önemli bir gelişme gösterememiştir.
Bundan dolayı bölge ve çevre illerle ulaşım ve ticareti oldukça zayıf olan Siirt şehri için “son durak” veya “kör nokta” tabirini kullanmak doğru bir tanım olacaktır.
Siirt Şehrinin Kuruluşu ve Sitüasyonu Bazı araştırmalara göre Siirt adının Sami dilinden geldiği ileri sürülmekte, bazı kaynaklarda ise bu adın, Keldani dilinde Kent anlamına gelen Keert (Kaa’rat) sözcüğünden kaynaklandığı yazılmaktadır.
[Sitüasyonu; Kökü Arapça olan bu sözcük, yurtlandırma, sabit bir yerde oturma anlamına gelmektedir.]
Bu ad sözü edilen kaynakta: Esart, Sairt, Siird, Siirt gibi çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Süryani dilinde kente Se’erd (yöresel söyleniş biçimiyle Sért) olarak geçmiştir.
19. yüzyılda Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde ise Siirt olarak benimsenmiştir (Kılıççıoğlu, 1992; Seçkin, 2005). Arap kaynaklarında Siirt adı “İs’ird” ya da “Us’ird” olarak geçmektedir.En eski Süryanice metinlerde, Keldani dilindeki biçimine çok yakın bir benzerlikle “Se’erd” olarak yer almaktadır.
Başta “Encyclopedia of Islam” olmak üzere diğer 19. y.y. batılı kaynaklarında “Sı’ırd, Sa’ırd, Sert, Sa’erd, Sört, Sö’ört, Sa’irt” gibi oldukça fazla bir çeşitlilikle karşımıza çıkmaktadır. Oysa çağdaş Batılı yazarlar, sanki sözbirliği etmişçesine, Siirt kentinin adını, tek ve en doğru şekliyle “Si’ird” olarak kullandılar (Kramers; Darkot, 1967).
Şimdiki Siirt, eski Siirt’in kurulu olduğu sırtlara yamanarak kurulmuş olduğu için Farsça’da Sé– Hırt (üç düğüm, üç tepe ve ya üç tepecik) adı da uygun düşmektedir. Eski Siirt’in kurulu olduğu alanının hemen gerisinde Rasinnebah, Biraffa ve Mevbuk adında üç tepe yer almaktadır. Bu da gösteriyor ki sözü edilen bu son isim kaynağı daha uygun ve geçerli olmaktadır (Özgen, 2003).
Siirt şehri Mezopotamya ile Anadolu uygarlıklarının kesiştiği alanda kurulmuştur. Bu nedenle kuzeyinde ve güneyinde hüküm süren uygarlıklar, yörenin kültürel gelişmesinde etkili olmuştur. Siirt’in kuzeyindeki arazinin sarp ve dağlık olması burada gelişmiş bir kent kültürünün gelişip yayılmasını engellemiştir.
Yakın zamana kadar Siirt tarihinin M.Ö. 6. yüzyıl öncesi dönemleri bilinmemekteydi. 1963 yılında Halet Çamlıbel ve R.J. Braidwood başkanlığında kurulan “Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi” kapsamında, Siirt şehri ve yakın çevresinde yapılan yüzey araştırmalarında Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Helenistik, Roma, Bizans–İslam ve Yakınçağı kapsayan dönemlere ait buluntular ortaya çıkarılmıştır (Siirt il Yıllığı, 1998). Siirt’in bilinen tarih çağı M.Ö. 3000–2000 yıllarına dayanmaktadır.
Siirt şehrinin yerleşme çekirdeği Rasinnebah ve Şeyhşemu tepeleridir. Rasinnebah ve Şeyhşemu tepeleri çevresinde nüfusun ve yapılaşmanın artmasıyla birlikte şehirleşme plato yüzeyine doğru gelişme göstermiştir.
Tarihsel Gelişim Sami kavimleri, Babil ve Asur İmparatorlukları Siirt’te egemenlik kurmuşlardır. Hurri ve Mitanni krallıklarının egemenlikleri ise 200 yıl kadar sürmüş ve daha sonra Urartu’ların eline geçen Siirt şehri ve yakın çevresi, M.Ö. VII. yy. da Perslerin istilasına uğramıştır. Yaklaşık 300 yıl kadar hüküm süren Persler’in egemenliğini, Büyük İskender’in yapmış olduğu seferler sonucu tüm Anadolu ile birlikte Siirt şehrini de kendi egemenliğine almıştır. Büyük İskender’in ölümünden sonra sırası ile; Selepkaslar, Persler, M.Ö. I. yy da Romalılar, M.S. II. yy da Partlar ve Sasaniler yörede egemenlik kurmuşlardır. Daha sonraki dönemlerde Siirt şehri ve yakın bölge Bizansların (Gökçebağ, Feran Tepe, Kurt Tepe ve diğer yakın köylerde bulunan çeşitli tapınak ve kiliseler bu döneme aittir) egemenliğine geçmiştir.Sonuç olarak:
Siirt şehrinin kurulmasında ve gelişmesinde, doğal ortam koşulları birinci derecede denetleyici rol oynamıştır.
Şehrin ilk kurulduğu Şeyhşemu ve Rasinnebah Tepelerinin batı yamacından Kezer çayına doğru uzanan aşınım yüzeyinin tarıma imkân sağlaması ve su kaynaklarının varlığı şehrin kuruluş yerinde etkili olmuştur.
Yerşekilleri, özellikle Botan Vadisi Şehrin fizyonomik gelişiminin sınırlı ve sadece batıya yönelik olmasına neden olmuştur. Doğal faktörlerin yanı sıra özellikle 16. yy’dan sonra dinsel yapıtların yöredeki varlığı ve tarihsel gelişim süreçleri şehrin gelişimi üzerinde olumlu etkiler yapmıştır.
Fiziki koşullarından dolayı korunaklı bir sınır yerleşmesi fonksiyonu üstlenen Siirt ve yakın çevresi tarih boyunca daha çok Mezopotamya uygarlıklarının denetiminde kalmıştır.
Doğu ve batı kültürünü birleştiren yolların Siirt’ten geçmesi, yörenin zengin bir mirasa sahip olmasını sağlamıştır. Bu merkezcilik aynı zaman da Siirt şehrinin kültürel mozaiğinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.Doğu ile batı ve kuzey ile güneyin kesiştiği/birleştiği bir konumda olmasına rağmen Siirt şehri, 19. yy’dan sonra gelişen ve değişen koşullara ayak uyduramayarak bu kez coğrafi konumunun dezavantajlarını yaşamaya başlamıştır.
Bugün için kentsel ve ekonomik anlamda birçok problem yaşayan Siirt şehrimizin gelişmesinin ilk ve en önemli koşulu, Siirt- Van- Hakkâri karayolu ağının kurulması ve Şırnak ile olan ulaşım ağının bir an önce canlandırılmasını sağlamaktır.
Ulaşım ağının gelişmesiyle canlanacak olan ticaret ağı Siirt şehrini hem yapısal hem de ekonomik bakımdan gelişmeye zorlayacaktır. Siirt’in doğusunda Van ve Hakkâri merkezine kadar yerleşim birimlerinin yok denilecek kadar az olması veya var olan yerleşim birimlerinin de gelişme gösterememesinin nedeni ulaşım ağından yoksun olmaları ile ilgilidir.
Coğrafi konumun bir kentin gelişmesinde belirleyici olan rolü zamana ve ihtiyaçlara göre değişmektedir.
Bugün için “Kör nokta veya son durak” olarak tabir edilen Siirt şehrimizin coğrafi konumu tarihi dönemde cazibe nedeniydi. Bugün ise özellikle ulaşım fonksiyonundan dolayı kentin gelişmesi çevredeki merkezlere göre oldukça geri kalmıştır.
Şehrin doğal engellerden dolayı doğu ve güney hinterlandının da zayıf olması geliştirme ve yatırım araçları yönünden çekici olmaktan çıkarmaktadır. (SEMİH ÇALAPKULU)
[Hinterland; coğrafi ve ekonomik bir terimdir. Basit olarak limanların ekonomik yelpazesi de denilebilirken, Coğrafi manası ise iç bir sahil, okyanus deniz veya bunlara açılan nehir kanallarının art kısmı olarak tanımlanır.
SİİRT VE SİİRT’İN TARİHÇESİ
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.